Kolluk Beyanlarının Delil Niteliği: Mahkeme Aşamasında Reddedilen İfadelerin Hukuki Geçerliliği

Kolluk Beyanlarının Delil Niteliği: Mahkeme Aşamasında Reddedilen İfadelerin Hukuki Geçerliliği
Ceza muhakemesinde delil serbestliği ilkesi geçerli olsa da bu ilkenin mutlak olmadığı, özellikle adil yargılanma hakkını zedeleyen uygulamaların kabul görmediği açıktır. Bu kapsamda, kolluk kuvvetleri tarafından soruşturma aşamasında alınan ifadeler, ancak bazı şartlarla hükme esas alınabilir.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 21.11.2022 tarihli, 2021/9002 E. ve 2022/8125 K. sayılı kararında; kolluk tarafından bilgisine başvurulan kişinin, kovuşturma aşamasında tanık olarak dinlendiği oturumda önceki beyanlarını kabul etmemesi hâlinde, bu ilk beyanların delil olarak değerlendirilemeyeceği açıkça ifade edilmiştir.
Zira, tanığın huzurda verdiği beyan esas alınır. Huzurda, yani mahkemede yapılan sorgulama sırasında reddedilen kolluk beyanlarının, hükme esas alınması hâlinde savunma hakkı ciddi şekilde ihlal edilmiş olur. Bu da adil yargılanma ilkesine açıkça aykırıdır.
Bu karar, kolluk ifadelerinin mutlak bir delil gibi değerlendirilemeyeceğini ve yargılamada esas alınacak beyanın doğrudan, açık ve tarafların huzurunda verilmiş olması gerektiğini bir kez daha ortaya koymuştur. Sanık ya da müdafi açısından, kollukta alınmış ve sonradan mahkeme huzurunda inkâr edilmiş ifadelerin çürütülmesi, bu tür bir emsal karar sayesinde mümkündür.
YARGITAY KARARI:
İNCELENEN KARARIN;
Mahkemesi :Ceza Dairesi
İlk Derece Mahkemesi : İzmir 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 22.01.2018 tarih ve 2017/130 – 2018/38 sayılı kararı
Suç : Silahlı terör örgütüne üye olma
Hüküm : TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 3-5/1. maddesi, TCK’nın 62/1, 53/1, 2-3, 58/9, 63. maddeleri uyarınca verilen mahkumiyet kararının istinaf başvurusunun
esastan reddi
Bölge adliye mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle;
Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebebine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;
Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Ayrıntıları Dairemizin 2017/1809 esas ve 2017/5155 sayılı kararında ve Dairemizce de benimsenen, istikrar kazanmış yargısal kararlarda açıklandığı üzere;
Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği, örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hakim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ, canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup, üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de, örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemede ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.
Silahlı örgüte üyelik suçunun oluşabilmesi için örgütle organik bağ kurulması ve kural olarak süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerin bulunması aranmaktadır. Ancak niteliği, işleniş biçimi, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, örgütün amacı ve menfaatlerine katkısı itibariyle süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk özelliği olmasa da ancak örgüt üyeleri tarafından işlenebilen suçların faillerinin de örgüt üyesi olduğunun kabulü gerekir. Örgüte sadece sempati duymak ya da örgütün amaçlarını, değerlerini, ideolojisini benimsemek, buna ilişkin yayınları okumak, bulundurmak, örgüt liderine saygı duymak gibi eylemler örgüt üyeliği için yeterli değildir (Evik, Cürüm işlemek için örgütlenme, Syf 383 vd.).
Örgüt üyesinin, örgüte bilerek ve isteyerek katılması, katıldığı örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi, onun bir parçası olmayı istemesi, katılma iradesinin devamlılık arz etmesi gerekir. Örgüte üye olan kimse, bir örgüte girerken örgütün kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan bir örgüt olduğunu bilerek üye olmak kastı ve iradesiyle hareket etmelidir. Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olmak suçu için de saikin "suç işlemek amacı" olması aranır (... özel kısım syf.263-266, Alacakaptan Cürüm İşlemek İçin Örgüt syf.28, Özgenç Genel Hükümler syf.280).
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Başka dosya sanığı olduğu anlaşılan ...'nün 06.09.2016, ..., ... ile ...'in 07.09.2016, ... ve ...’ın 08.09.2016, ... ve ...’ın 09.09.2016, ...'in 11.11.2016, ...’un ise 21.09.2016 tarihinde kolluk tarafından ifade alma tutanağı başlığı altında ve ifadesi alınan olarak alınan beyanlarını, kovuşturma aşamasında tanık sıfatıyla dinlendikleri oturumda kabul etmemeleri karşısında beyanlarının delil olarak değerlendirilmeyeceği ve hükme esas alınamayacağı, şüpheli sıfatıyla müdafii huzurunda beyanları bulunan tanık ... ve ...'in alınan beyanlarının hükme esas alınması yasaya uygun olmakla birlikte, tanıkların beyanlarında sanığın 17-25 Aralık öncesi yapılan sohbet toplantılarına iştirak ettiği ancak 17-25 Aralık sonrası sanık hakkında beyanlarının bulunmadığı, Garson kod adlı gizli tanıktan ele geçen SD kartın incelenmesi sonucunda oluşturulan veri inceleme raporuna göre "sanığın 2015 Mart dönemine kadar derecesinin “SC”, 2015 Mart döneminden sonra derecesinin "SCC" olarak belirtildiği, “SC” kodlamasının; “ 17-25 Aralık sürecinden etkilenmiş olan", "SCC" kodlamasının ise 17-25 Aralık sürecinden etkilenmiş olan Fetö mensuplarından tekrar kazanılmaya üçüncü derecede yakın" kişileri ifade ettiğinin anlaşılması karşısında sanığın 17-25 Aralık 2013 tarihinden sonra örgütsel faaliyetlerine devam edip etmediğine ilişkin her türlü şüpheden uzak kesin ve yeterli delil bulunmadığı, dosyaya yansıyan mevcut deliller dikkate alındığında sanığın eylemlerinin örgüte sempati düzeyinde olduğu gözetilmeden atılı silahlı terör örgütü üyeliği suçundan beraati yerine yerinde ve yeterli olmayan gerekçe ile yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
Kanuna aykırı olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu nedenle 5271 sayılı CMK’nın 302/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304. maddesi uyarınca dosyanın İzmir 13. Ağır Ceza Mahkemesine kararın bir örneğinin bilgi için İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.11.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
İletişim Formu
YASAL UYARI
Bu sitede bulunan her türlü bilgi, yazı ve yapılan açıklamalar 1136 sayılı Avukatlık Kanunu ve Türkiye Barolar Birliği’nin meslek kuralları bağlamında bilgilendirme amaçlı olup reklam amacı taşımaz. Bu nedenle, haksız rekabet yaratıldığı şeklinde yorumlanmamalıdır. Ziyaretçiler ve Müvekkillerin, Sitede yayımda olan bilgiler nedeniyle zarara uğradıkları iddiası bakımından Hukuk Büromuz herhangi bir sorumluluk kabul etmemektedir.